milli mücadele döneminde yapılan fedakarlıklar ile ilgili araştırma

Ömer Gökmen, Denizli halkının Milli Mücadeleye sahip çıktığını, iki gün süren bu münferit olayın ise Demirci Mehmet Efe'nin silah arkadaşlarının taşkınlıkları ve hukuka uygunsuz davranışları sonucunda meydana geldiğini vurguladı. Panele Denizli Valisi Hasan Karahan, PAÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağ, Merkezefendi Musul Cephesi ve burada İngiliz ordusuna karşı kazanılan muharebeler, Milli Mücadele döneminin kamuoyunca pek bilinmeyen ve unutulmuş bir safhasını teşkil etmektedir. Bilinmelidir ki; Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı, sadece Anadolu’nun batısında sürmemiş, Anadolu’nun doğusunda da çetin bir mücadele verilmiştir. CengizMutlu (2013). Milli Mücadele’de Türkiye’de Azalan Nüfus ve İzdivac Meselesi. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XXIX(), 169-206. MLA: Cengiz Mutlu. "Milli Mücadele’de Türkiye’de Azalan Nüfus ve İzdivac Meselesi" Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, vol. XXIX, no. , 2013, pp. 169-206. Chicago: Cengiz Mutlu. tanbul1970, s.266; Bu konu ile ilgili detaylı bilgi Müftü Hüseyin Bayık'ın hatıratında mevcuttur. Bkz. Ali Sarıkoyuncu, "Milli Mücadele'de Afyon Müftüsü Hüseyin (Bayık) Efendi", Hl.Afyonkarahisar Araütırmaları Sempozyumu Bildirileri, 22-24 Ekim 1993, Afyonkarahisar, s.77. ler daha sonra Uak cephesine gönderilmitir. mİllİmÜcadele dÖnemİnde İstanbul’a geldiğinden beri Anadolu’ya geçme niyetinde olan Mustafa Kemal’in aradığı fırsat İtilaf Devletleri’nin Karadeniz bölgesinde, Samsun, Vezirköprü, Merzifon ve dolaylarında Türklerin, Hıristiyanlara saldırdığı iddiası ile İstanbul Hükümetine verdikleri nota ile doğmuştur. nama nama habib di indonesia beserta fotonya. İstanbul’a geldiğinden beri Anadolu’ya geçme niyetinde olan Mustafa Kemal’in aradığı fırsat İtilaf Devletleri’nin Karadeniz bölgesinde, Samsun, Vezirköprü, Merzifon ve dolaylarında Türklerin, Hıristiyanlara saldırdığı iddiası ile İstanbul Hükümetine verdikleri nota ile doğmuştur. Bu nota üzerine İstanbul Hükümeti dürüst, güvenilir ve iyi bir asker olduğu bilinen ve İttihatçılarla arası açık olan Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu Müfettişliğine tayin etmiştir. Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919 günü Samsun’a hareket etmiş ve 19 Mayıs 1919 günü kendisi dâhil 55 kişiyle Samsun’a ulaşmıştır. Kaybedilecek zamanın olmadığını iyi bilen Mustafa Kemal, yöre halkına gerçekleri anlatarak, yabancılara karşı bir cephenin oluşturulması gereğini izah ederek çalışmalarına başlamıştır. Mustafa Kemal, yöre halkına Rum çetelerine teslim olunmaması, İslâm çeteleriyle işbirliği yapılması gibi telkinlerde bulunmuştur108. Mustafa Kemal Samsun’a çıktığı andan itibaren o dönemde halkın doğal liderleri konumunda olan din adamlarıyla irtibat halinde olmuştur. Mustafa Kemal’i Samsun’a çıkışında ilk karşılayanlardan biri de Mavnacılar Kahyası ve Samsun 107 Kemal Çelik, Atatürk’ün Yasallık MeşruiyyetAnlayışı, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, X. Cilt, Sayı, 39, 108 Erdal Aydoğan, ’Samsun’dan Erzurum’a Mustafa Kemal’’, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2000, 45 Vilayet Meclisi üyesi Molla Hacı Dursun Efendi’dir109. Mustafa Kemal Samsun’da altı gün kalmış ve burada Anadolu’ya gönderilme amacının dışında çok önemli işler yapmıştır. Bu durum İtilaf Devletleri’ni oldukça rahatsız etmiştir. Hatta İngiliz İşgal Kuvvetleri Karadeniz Ordusu Komutanı General Milne, 19 Mayıs 1919 günü Harbiye Nazırına gönderdiği yazıda “9’uncu Ordu dağıtıldığı halde ona bağlı birlikler için bir müfettişin geniş bir kurmay heyetiyle gönderilmesinin asıl maksadını” öğrenmek istemiştir. Harbiye Nezareti adına Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevat Paşa tarafından bu yazıya verilen cevapta “Mustafa Kemal Paşanın bölgede asayiş ve huzuru sağlamak, silah ve cephaneleri toplamak ve dağınık bulunan ordu birliklerini teftiş etmek” gibi görevlerle gönderilmiş olduğu belirtilmiştir110. Bu durum karşısında Mustafa Kemal, karargâhını Samsun’dan Havza’ya taşımıştır. Mustafa Kemal’in Havza’yı tanımak amacıyla Havza Kaymakamlığına sorduğu sorular dikkat çekicidir “Mahrem ve Mahsustur Sayı 197 Havza Kazası Kaymakamlığı’na Melhuf sualler hakkında malûmatı seria verilmesini rica ederim. Dokuzuncu Ordu Kıtâat-ı Müfettişi Fahr-i Yaverî Hazret-i Şehriyârî Mirliva M. Kemal 1- Kazanın nevahi üzerine nüfusu İslâm, Hristiyan Ermeni, Rum 2- Mütarekeden sonra olan belli başlı vukuat, son iki ay zarfında şekavetin derecesi ve mühim vakası addeten gösterilecek. 3- Bu şekavete karşı hükümetin ve ciheti askeriyenin icraatı ve muvaffakiyeti derecesi. 4- Mücavir kazaların derece-i asayişi ve kazanız üzerindeki tesiratı. 109 Mehmet Saray, Ali Tuna Hazırlayanlar, Atatürk’ün İslâma Bakışı Belgeler Görüşler, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2010, 110 Osman Akandere, Millî Mücadelenin Başlarında Mustafa Kemal Paşada Sine-i Millet Düşüncesi İle Askerlikten İstifası Öncesi ve Sonrası Kendisine Gösterilen Bağlılıklar, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı11, 2002, 46 5- Ermeni ve Rumların Hükümet'e olan münasebeti, bunların hariç komitelerle derece-i irtibatı ve münasebeti ve mühim eşhası kimlerdir. 6- İngiliz ve Amerikan memurları bu kaza dâhilinde kimlerle temastadır. Ve ne gibi gaye gözetiyorlar. 7- Bir Yunan zabit’inin bu havaliye hafiyen geldiği vaki mi? 8- İslâmların mütehayyizanı ve ulemasından ve nafizülkelâm zevattan kimler varsa esamisi. 9- Memurin-i mülkiye ve askeriyenin ahlâk ve etvarı. 10- Ahalide aşar düyunatı çok mudur, ne tahsil ne kadardır, ordu namına ambarlarda neler vardır. 11- Harb-i umumide kaza vesaiti nakliyesi ne dereceye kadar harap olmuştur. 12- Halktaki tahassusat-ı siyasiye İslâmlarda ve Hıristiyanlarda ayrı ayrı…111” Mustafa Kemal’in öğrenmek istediği 8. ve 12. Maddeleri konumuzla doğrudan ilgilidir. Buna göre Mustafa Kemal dinîn ve din adamlarının halk üzerindeki etkisinden yararlanmayı planlamaktadır. Mustafa Kemal 28 Mayıs 1919’da komutanlara, valilere ve kaymakamlara gönderdiği telgrafta, memleketin içinde bulunduğu durumu açıkladıktan sonra düzenli, planlı olarak, azınlıklara da zarar verilmeyecek bir şekilde heyecanlı mitinglerin yapılması gereğini vurgulamış ve milli mukavemet cephesini oluşturmak için yoğun bir gayret içinde olunmasını tavsiye etmiştir. 29 Mayıs 1919’da kolordu kumandanlarına gönderdiği telgrafta ise düşmanın İzmir’i işgalinden sonra, Anadolu’yu adım adım ele geçirebilecekleri hususunu vurgulamış, taht-ı işgalde bulunan Makam-ı Hilafet ve Hükümet’in adeta esaret altına girdiğini bunun için; bu esaretten kurtulmanın, hür ve bağımsız yaşamanın yolunun milletin bu davaya sahip çıkmasında olduğunu; bunu gerçekleştirmek için her türlü çareye 111 Aydoğan, age, 47 başvurulabileceğini, dahası vatanperver çetelerden de istifade edilmesi mecburiyeti doğduğunu ilan etmiştir112. Burada konumuz açısından ilgi çekici olan Mustafa Kemal’in “Makam-ı Hilafet’e” vurgu yapması olmuştur. Makam-ı Hilafet’e yapılan bu vurgu daha sonraki açıklamalarda sıklık kazanacaktır. Ayrıca bu çağrı sonrasında yapılan gösteri ve mitinglerin Ramazan ayına denk gelmesi de bu mitinglere ayrı bir heyecan katmıştır. Daha sonra Mustafa Kemal, Havza’nın ileri gelenlerini toplayarak bir mitingin yapılamasını ve miting gününü 30 Mayıs 1919 Cuma günü olmasını istemiştir. Hacı Bayramzade Sıdkı Efendi’nin de bu programda içinde bulunulan şartları, Türk milletinin uğradığı felaketi bunun için de silahlanmak gerektiğini anlatan bir konuşma yapması planlanmıştır. 30 Mayıs günü hava muhalefetine rağmen büyük bir kalabalık toplanmış hep birlikte Cuma namazı kılınmış ve ardından da mevlit okutulmuştur. Ancak Mustafa Kemal mitingi yeterli bulmayarak tekrar yapılmasını istemiştir. 13 Haziran’da ahali tekrar davet edilmiş ve büyük bir katılımla miting aynı gün yapılmıştır. Mitingde “Türk ölmemiş ve ölmeyecek” sloganıyla ruhlar ateşlenmiş, konuşmaların ardından toplanan ahaliye “din, namus ve nikâhları” üzerine yemin ettirilmiştir113. Miting için Cuma vaktinin belirlenmesi, tanınmış bir hocanın davet edilmesi, mitingde mevlit okutulması ve 13 Haziran’daki mitingden sonra halka “din, namus ve nikâh” üzerine yemin ettirilmesi Mustafa Kemal’in dinîn halk üzerindeki etkisinden faydalanmak için politik bir hamle olarak değerlendirilebileceği gibi bu 112 Aydoğan, age,  Erdal Aydoğan, Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan Samsun’dan Erzurum’a Mustafa Kemal adlı eserinde bu miting için 30 Mayıs 1919 tarihini vermektedir. Ancak yine Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan, Mehmet Saray ve Ali Tuna tarafından hazırlanan “Atatürk’ün İslâma Bakışı” adlı eserde bu tarih 6 Haziran 1919 olarak verilmektedir ilgili bölüm Recep ÇELİK tarafından hazırlanmıştır. Bize göre 30 Mayıs’ta yapılması planlanan miting ertelenmiş olması, Aydoğan’ın cümle kurgusunda hata yapmış olması muhtemeldir. Ancak 30 Mayıs, 6 Haziran ve 13 Haziran tarihlerinin her üçü de Cuma gününe denk gelmektedir. Ayrıca Aydoğan’ın “Hacı Bayramzade Sıdkı Efendi” olduğunu söylediği şahıs Atatürk’ün İslâma Bakışı” adlı eserde yalnızca Sıtkı Efendi olarak geçmekte; “Hacı Bayramzade” ayrı bir şahıs olarak Girem Köyü imamı ve daha sonra Havza Müftüsü olarak ayrıca anılmaktadır. Ancak konumuz açısından geçerli olan Mustafa Kemal’in Havza’da din adamlarının etkisinden yararlanmak istediğidir. 113 Aydoğan, age, 48 kavramların zaten halkın düşmana karşı doğrudan savunmak istedikleri değerler olduğu göz önünde bulundurularak “olması gerekenin” bu olduğu da söylenebilir. Mustafa Kemal Havza’dayken, Diyarbakır’da kurulan bir Kürt Kulübü’nün İngilizlerin etkisi altında bölücü faaliyetlerde bulunduğunu fark edip, bu konuda tedbir almak istemiştir. Bu amaçla Diyarbakır’da bulunan Mebus Kamil Beyefendi’ye gönderdiği telgraf şu şekildedir “Haberlere göre, harici düşmanlarımıza karşı din birliğinin el ele vererek sevgili topraklarımızı kurtaracağı bu öldürücü anda Diyarbakır’da Kürt Kulübü ile Türkler arasında çeşitli muhalefet varmış. Bunun her iki kardeş ırk için ne elim sonuçlara sebep vereceğini zât-ı alileri pek güze takdir buyurursunuz… Harici düşmanın hukuk-u milliye ve istiklalimizi ayaklar altına almaya başladığı bu günlerde ortaya atılmış en büyük hıyanet olacağını vatanın kurtarılması için milli birliğin hedef alınması nokta-i nazarında Kürt Kulübü’ne gerekli vasiyetlerde bulunulması114” Yine bu telgrafta da görüldüğü üzere Mustafa Kemal “kardeşliğe” vurgu yaptığı gibi “din birliğine” de vurgu yapmaktadır. Mehmet ÇANLIÖzetOsmanlı İmparatorluğu, dört yıl süren savaşın ardından 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak I. Dünya Savaşı’ndan çekildi. Savaş sona ermesine rağmen İtilaf Devletleri mütareke maddelerine dayanarak bazı bölgeleri işgal etmeye devam ettiler. Buna karşı, başta İstanbul’da olmak üzere, ülkenin her yerinde çeşitli kurtuluş çareleri düşünen insanlar bir araya gelerek örgütler kurmaya başladılar. Bu örgütler Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanan bir grup insan tarafından bir araya getirilerek Millî Mücadele süreci gelişmenin yanında, gerek Millî Mücadele’ye karşı olan iç güçler, gerekse İtilaf Devletleri’nin de desteğiyle ayrılıkçı amaçlar güden etnik ve dini gruplar da kendi maksatlarına uygun olarak örgütler kurdular. Bu örgütlerin birçoğu İtilaf Devletleri tarafından Mücadele taraftarları Anadolu’da örgütlenerek, işgallere karşı koymayan merkezi yönetime ve işgalcilere karşı çıkınca bu güç mücadelesinde Millî Mücadele’ye karşı olanlar tarafından ülkenin değişik bölgelerinde isyanlar çıkarıldı. Bu isyanlara, çoğu İtilaf Devletleri tarafından desteklenen bölücü ve ayrılıkçı çevreler de katılınca iç isyanlar Millî Mücadele için hayati tehlikeler yaratan bir konu haline sebeple, isyanların bastırılması için cephelerden de birlik çekilerek gerekli tedbirler alındı ve isyanlar süratle bastırılmaya çalışıldı. Mücadele ilerledikçe, bu isyanlara, başlangıçta Millî Mücadele içinde yer almış bazı unsurlar da en kritik zamanlarda da devam eden bu isyanlar kararlılıkla üzerlerine gidilerek bastırıldı. Fakat bu isyanlara harcanan gayret Millî Mücadele güçlerini zayıflatarak mücadelenin uzamasına sebep uzama ülkede can ve mal kayıplarının artmasına sebep olmakla birlikte mücadelenin başarıya ulaşmasını engelleyemedi. Sonuçta işgalci güçlere karşı başarılar kazanılmasına paralel olarak bu isyanlar da sona Sözcükler İsyan, Millî Mücadele, İmparatorluğu, 1914 yılında girdiği I. Dünya Savaşı’nda dört yıl boyunca, birçok cephede savaştıktan sonra, topraklarının çoğunu kaybedip artık savaşı yürütemeyeceğini anlayınca 30 Ekim 1918 tarihinde, Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak savaştan Devletleri, savaş sona ermesine rağmen Mütareke’nin bazı maddelerine dayanarak, Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşmak maksadıyla çeşitli bölgeleri işgal etmeye devam ettiler. Bunu yaparken ülkedeki etnik ve dini grupları da kendi amaçları doğrultusunda kullanmak maksadıyla harekete işgaller ve bölücü hareketlenmelerin yanında, devleti kurtarmak için de başta EHUR Erkânı Harbiye Umumiye Riyaseti olmak üzere çeşitli çevrelerce bazı girişimler başlatıldı. Bu girişimler, ilerleyen zaman içinde, Mustafa Kemal Paşa etrafında oluşan bir grup insan tarafından şekillendirilen teşkilatlanmanın sonucu olarak tek merkezden idare edilmeye başlandı ve böylece Millî Mücadele denilen tarihi süreç ortaya Mücadele’yi yürüten kadrolar; başta işgalci devletler olmak üzere, İstanbul hükümeti ve ülkedeki karışıklıktan faydalanmak isteyen merkezkaç kuvvetlere karşı mücadele etmeye başladılar. Bu da kaçınılmaz olarak gerek konvansiyonel harp gerek gayri nizami harp şeklinde uygulanan mücadeleleri beraberinde getirdi. Bu mücadeleler esnasında, kendisi de resmi İstanbul Hükümeti’ne karşı bir isyan şeklinde ortaya çıkan Millî Mücadele yönetimine karşı çeşitli bölgelerde birçok isyan hareketi ortaya isyanlar incelendiğinde; bunların altyapısını sağlayan siyasi örgütlenmeler diyebileceğimiz bazı dernek ve cemiyetlerin, Mondros Mütarekesinden hemen sonra, işgaller ve Paris Barış Konferansı ile koşut bir şekilde kurulduğu veya daha önce kurulanların etkinliklerini bu dönemde artırdıkları görülmektedir. Daha sonra, çoğunu bu örgütlerin körüklediği isyanlar Anadolu’da Millî Mücadele’nin ortaya çıkması ve gelişmesi ile paralel olarak ortaya çıkmaya Millî Mücadele’nin ortaya çıkmasını engellemek için başlatılan isyanlar, daha sonra bu mücadelenin etkinlik kazanmasına ve nihayet başarılı olmasına paralel olarak gelişti ve çeşitlendi. Millî Mücadele iyice kökleşip artık ortadan kaldırılamayacağı anlaşılınca da isyanlar zayıflamaya başladı ve işgal kuvvetlerine karşı başarılar kazanıldıkça giderek ivme kaybederek sona olarak bu isyanlar, Anadolu’da kurulan yeni otoriteye karşı olan; işgal devletleri, İstanbul hükümetleri ve bazı etnik/dini unsurlarca desteklendi veya bazıları bizzat bu güçler tarafından durum, zaten çok kısıtlı askeri ve ekonomik kaynaklarla işgal güçlerine karşı savaşan Millî Mücadele yönetimini çok zor durumda bıraktı. İsyanlar sebebiyle milli güçler, kendi aralarında meydana gelen sürtünme sebebiyle aşındıklarından dış güçlere karşı ortaya sürülen kuvvetler hızla gelişip güçlenemedi ve böylece Millî Mücadele süresince iç isyanlar meselesi hayati bir konu haline kapsamda yaptığımız araştırmada Millî Mücadele sırasında ortaya çıkan isyanlar çıkış sırasına göre kronolojik olarak ortaya konulacak, müteakiben bu isyanlar; çıktıkları bölgeler ve çıktıkları zaman da dikkate alınarak değerlendirilecektir.​1. Mondros Mütarekesi’nin Orduları, 1918 yılı Eylül ayı sonlarına doğru, Filistin Cephesi’nde de tutunamayarak Suriye kuzeyine ve Anadolu’ya doğru geri çekilmeye başladı. 15 Eylül 1918 tarihinde Makedonya Cephesi’ni yaran İtilaf Devletleri orduları ise, doğrudan doğruya Osmanlı başkenti için yakın tehlike oluşturuyordu. [1] Bu gelişmelerin yanında Bulgaristan’ın Mütareke imzalaması ve Almanya’nın da Avrupa’da yenilmesi üzerine Osmanlı İmparatorluğu savaşı yürütemeyecek duruma Prensiplerinden yararlanmak maksadıyla ABD’ye başvurarak mütareke talebinde bulunan İTC Hükümeti bundan bir sonuç alamayınca istifa ederek yönetimden çekildi. Bunun sonucunda yeni hükümeti kurmakla görevlendirilen Ahmet İzzet Paşa, mütareke için İngilizlerle görüşmeleri başlattı ve 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalandı. [2]Mütareke maddeleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm askeri yeteneklerini ortadan kaldırarak onu bir daha savaşamaz ve daha sonra yapılacak müdahalelere direnemez bir hale getiriyordu. İtilaf Devletleri’nin daha sonra ne yapmayı planladıklarının işaretleri ise Mütareke’nin 7. ve 24. maddelerinden anlaşılabiliyordu. 7. Maddeye göre; İtilaf Devletleri, güvenliği tehdit edebileceğini düşündükleri herhangi bir stratejik bölgeyi işgal edebilecekler ve 24. Maddeye göre de ’Altı Vilayette’’ Vilayeti Sitte [3] kargaşalık çıkması halinde bu vilayetlerin herhangi bir bölümünü işgal edebileceklerdi. [4]2. Mütareke ’den sonra meydana gelen Devletleri, daha Mütareke’nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim tarihinin ertesi günü, Mütareke şartlarını ihlal etmeye ve kendi istedikleri gibi yorumlayarak bazı bölgeleri işgal etmeye başladılar. İngilizler, 8 Kasım günü, Musul’u işgal ettiler. 9 Kasım günü de Çanakkale Boğazı’nın her iki tarafına asker çıkardılar. [5]Fransızlar ise; 10 Kasım günü İskenderun’a asker çıkardılar ve 14 Kasım günü daha büyük kuvvetler getirerek şehri tamamen işgal ettiler. [6]İtilaf Devletleri donanması, Çanakkale Boğazı’nı geçerek, 13 Kasım 1918’de İstanbul Boğazı’na demir attı. [7] İtilaf Devletleri, yönetime doğrudan müdahale edebilmek için daha sonra İstanbul’da bir askeri idare kurdular. [8]Bundan sonra İngiliz ve Fransızlar hızla; Antakya, Adana [9] ve Mersin bölgesini işgal etmeye başladılar. [10] Fransızlar kuzeye ilerleyerek Pozantı bölgesini ele geçirirken İngilizler ise; 1 Ocak günü Antep’i, [11] 3 Ocak günü Carablus’u, [12] 22 Şubat günü Maraş’ı ve 24 Mart günü Urfa’yı işgal ettiler. [13]Bunun ardından İngiliz ve Fransız birlikleri Karadeniz bölgesindeki limanları ve stratejik bölgeleri işgal ettiler. İngilizler, 17 Aralık tarihinde Batum’a asker çıkararak bir kısmını Tiflis’e gönderdiler. [14] Fransızlar; 8 Mart günü Zonguldak’ı, İngilizler ise; 9 Mart günü Samsun’u ve 30 Mart günü de Merzifon’u işgal Devletleri işgallerin ardından demiryolu istasyonlarını kontrol altına almaya hız verdiler. 7 Ocak günü Konya istasyonu İtalyanlarca işgal edildi. [15] 14 Ocak 1919 günü bir Yunan birliği Trakya’da Hadımköy’den Kuleliburgaz’a kadar bütün demiryolu istasyonlarını işgal etti. İngilizler ise, 15 Ocak 1919 günü; Haydarpaşa Demiryolu İstasyonu’na ve 22 Ocak 1919 günü; Konya İstasyonu’na askeri birlik yerleştirdiler. [16] 1 Şubat günü; İngiliz ve Fransız müfrezeleri, Turgutlu ve Aydın istasyonlarını kontrol altına aldılar. Fransızlar 16 Şubat günü Afyon istasyonunu işgal Yunanlılara verileceğini anlayan İtalyanlar onlardan önce davranarak 28 Mart günü Antalya’ya asker çıkardılar. [17] 500 kişilik bir İtalyan birliği 26 Nisan’da Konya’ya yerleştirdiler ve Güneybatı Anadolu bölgesini işgal etmeye başladılar. [18]13 Mayıs günü, İtilaf Devletleri gemileri İzmir limanına geldi. 14 Mayıs günü, İzmir civarındaki Foça, Karaburun, Urla ve Yenikale istihkâmları İngiliz, Fransız ve Yunan birliklerince işgal edildi. Yunanlılar, 15 Mayıs günü, İzmir’e asker başka, İngilizler ve Fransızlar Erzurum, Ankara, Konya vb. yerlerdeki askeri birliklere, mütareke hükümleri gereğince silah ve mühimmatın toplama işlemlerini denetlemek için, irtibat subayları gönderdiler. Afyon ve Eskişehir gibi önemli ulaşım yollarının kesişim noktalarına bir miktar askeri birlik irtibat subayları ve birlikler, bulundukları bölgelerde demografik araştırmalar da dâhil ülkenin tüm hassasiyetlerini inceleyerek daha sonra çıkacak isyanların bazılarının tohumlarını atmaya bölgelerine dikkatle göz atıldığında, isyanların çıktığı bölgelerin işgal edilen bölgelerle çok yakın ilişki içinde olduğu görülmektedir. İsyan bölgelerinin, işgal edilen bölgelerle Millî Mücadeleyi yürüten unsurların kontrolü altında olan bölge arasında bulunan stratejik bölgelerde ortaya çıktığı dikkate alındığında isyanlarla işgalci güçlerin ve onların işbirlikçilerinin ilgisi daha açık bir şekilde karşısında gösterilen yayılması ve ortaya çıkan gelişmelerden sonra, devletin varlığının ve ülkenin bütünlüğünün yavaş yavaş ortadan kaldırılmaya çalışıldığının anlaşılmaya başlaması üzerine gerek işgal edilen bölgelerle bu bölgelere komşu bölgelerde, gerekse devlet merkezinde bu duruma bir çare bulmak maksadıyla çeşitli girişimler ortaya çıkmaya Selase’de yaşayan Müslümanlar, Osmanlı İmparatorluğu içinde kalmaları mümkün görünmediği için, Wilson Prensipleri esas alınarak her şehirde şuralar düzenlenmeye başlandılar. Bu kapsamda 5 Kasım günü, Kars Milli İslam Şurası kuruldu. [19] 14 Kasım günü, Kars Milli İslam Şurası 1. Kongresini yaparak ’Milli İslam Şurası Merkezi Umumisi’’ adıyla bir hükumet kurdular. [20] 30 Kasım günü de 2. Kars Kongresi yapıldı. [21]Batı Anadolu’da; 6 Kasım günü, İzmir ve civarının işgali ihtimaline karşı, Wilson Prensipleri çerçevesinde Türklerin haklarını korumak maksadıyla, gayri resmi olarak İzmir Müdafaayı Hukuk Cemiyeti geçtikçe hızla yeni örgütlenmeler ortaya çıkmaya başladı. Bu kapsamda 1 Aralık günü İzmir Müdafaayı Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti, 2 Aralık günü Edirne’de Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi ve 4 Aralık günü İstanbul’da Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri cemiyetlerden Trakya ve Paşaeli Cemiyeti de Elviye-i Selase’de olduğu gibi çareyi gerekirse Osmanlı’dan ayrı yeni bir devlet kurmakta görüyordu. Bu Cemiyet mensupları, eğer Osmanlı Devleti içinde kalmak mümkün olmazsa Batı Trakya ile Doğu Trakya’yı birleştirerek yeni bir Türk devleti kurmayı Anadolu bölgesinde, Aralık 1918’de Adana’da kurulan gizli teşkilat 21 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da kurulan Kilikyalılar Cemiyeti isimli yeni bir yapılanma ile devam etti. Bu cemiyet daha sonraları; Kilikyalılar Derneği, Adana veya Kilikya Müdafaayı Hukuk Cemiyeti isimleri ile de anıldı. [22]Bu mahalli örgütlenmelerin yanında Osmanlı İmparatorluğu’nu bir bütün halinde korumak çarelerini arayanlar da vardı. Bunlar da silahlı bir direniş ile ülkenin kurtarılmasını düşünenler ve bunun mümkün olmadığını, güçlü bir devletin manda veya himayesine girilerek ülke bütünlüğünün korunabileceğini düşünenler olarak ikiye ayrılıyordu. [23]Manda isteyenlerden ABD taraftarları 4 Aralık günü Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kurdular. [24] Ardından İngiliz mandası isteyenler de İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni kurdular. [25]Bu derneklerin yanında genellikle İstanbul merkezli olarak birçok siyasi parti de ortaya çıkmaya başladı. 22 Ocak günü, Millî Mücadele döneminde çok olumsuz bir rol üstlenen Hürriyet ve İtilaf Fırkası siyasi hayata geri döndüğünü kamuoyuna duyurdu. [26]Ortaya çıkan askeri ve siyasi gelişmelerin ardından bölgesel örgütlenmeler daha da hızlandı. 12 Şubat günü Trabzon’da; Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ve 19 Şubat Günü Samsun’da; Karadeniz Türkleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, 3 Mart günü de Vilayeti Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi Şubat günü İstanbul’da; Teali-i İslam ve Kürt Teali Cemiyetleri gibi isyan hareketlerini destekleyerek Millî Mücadele’ye büyük zarar verecek olan cemiyetler ortaya çıkmaya Yunanlılarca işgal edileceği haberleri karşısında, 17 Mart günü, İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Büyük Reddi İlhak Kongresi’ni düzenledi ve 17 Mart günü Edremit’te de Reddi İlhak Cemiyeti kuruldu. [27]Bu sırada gayri Müslimler de örgütlenerek Osmanlı’dan ayrılma peşine düşmüşlerdi. Padişah ve hükümet, bunları Osmanlıcılık kapsamında devlete bağlayabileceklerini düşünüyorlardı. Bu maksatla ülkenin çeşitli bölgelerine, nasihat heyetleri göndermeye karar verdiler. İlk nasihat heyeti 20 Mart 1919’da Şile ve civarında eşkıyalık yapan Rumları yola getirmek için gönderildi fakat bundan olumlu bir sonuç alınamadı. [28]Bu dernekler ve siyasi partiler bundan sonra ortaya çıkacak olan isyanlarda önemli etkiler yapmıştır. Bunlardan Millî Mücadele’ye karşı olan dernek ve siyasi partiler bazı isyanların çıkarılmasında veya desteklenmesinde önemli roller oynarken Millî Mücadele’yi destekleyen dernek ve cemiyetler ise isyanların bastırılmasında katkıda isyan girişimlerinin ortaya çıkması Ali Batı ayaklanması. İngilizler, Mütareke’nin ardından ordularını terhis etmeye başlamışlar ve Türkiye’ye fazla bir birlik tahsis edemiyorlardı. Bu sebeple Güney Anadolu’da işgal ettikleri yerlerde Ermenileri ve bazı Arap aşiretlerini kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalıştılar. İşgal ettikleri bölgelerdeki Türkmen ve Kürt aşiretlerine de propaganda yaptılar fakat bunda pek te başarılı olamadılar. Bunun üzerine bölgede Kürtleri hedef alarak, bölgede bir Kürdistan Devleti kurulacağına dair yoğun bir propagandaya başladılar. Bunun sonucu olarak bazı aşiret reislerini kazanmayı başardılar. [29]Bunlardan biri olan Ali Batı, 11 Nisan günü, Mardin bölgesinde bir ayaklanma başlattı. 13. Kolordu’ya bağlı birlikler isyan bölgesine sevk edildi. 18 Mayıs 1919’da Ali Batı çatışmalarda öldürülünce isyan kısa sürede sona erdi. [30]5. Kuvayı Milliyenin ortaya çıkışı15 Mayıs günü İzmir’e çıkan Yunan birlikleri, şehirdeki bazı Rumların da katılımıyla Müslüman halka karşı büyük bir katliama giriştiler. Askeri kışlaları basarak bazı subayları öldürdüler, bazılarını yaraladılar ve kalanları da tutukladılar. [31]Harbiye Nazırı Turgut Şevket Paşa, İzmir ve çevresindeki tehlikeye çare bulmak için Cevat Çobanlı Paşa ile birlikte hızla bazı adımlar atmaya başladı. İzmir’deki 17. Kolordu Karargâhı işgal sonucu ortadan kalkınca bu kolorduya bağlı birlikler başsız kalmış ve ne yapacağını bilemez durumdaydılar. [32] Bunun üzerine Albay Bekir Sami Günsav Bey, 20 Mayıs 1919 tarihinde, vekâleten 17. Kolordu Komutanlığı’na ve asaleten de 56. Tümen Komutanlığı’na tayin edildi. [33]Bu sırada işgal, hızla genişleyerek 18 Mayıs tarihine kadar; Urla, Sivrihisar, Eşme, Seydiköy, Menemen ve Foça hattına ulaşmıştı. [34]Bekir Sami Günsav Bey, henüz bir karargâh dahi oluşturmadan aceleyle yola çıktı. Harbiye Nazırı tarafından kendisine verilen sözlü emre göre görevi; Manisa’ya giderek İzmir’den çıkarılan askerleri toplamak ve savunma için uygun bölgelere yerleştirmekti. [35]Daha sonra Albay Kazım Özalp Bey’de Bandırma’da bulunan 61. Tümen Komutanlığına atandı. [36] Bu iki albay ve Aydın’da bulunan 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Aker, Ayvalık’tan başlayarak, Soma, Akhisar, Alaşehir, Ödemiş ve Aydın hattında [37], mevcut askeri birlikleri ve halktan katılan gönüllüleri Yunan birlikleri karşısına bir cephe oluşturacak şekilde yerleştirmeye başladılar. Bazı efeler de direnişe iştirak etmeye başlayınca [38] Yunanlıların İzmir’e çıkmasından bir ay kadar sonra tüm temas hattı boyunca, milli kuvvetlerden oluşan bir cephe kurulmuş ilk katılanların önemli bir kısmı Efeler ve silahlı kanun kaçaklarından oluşuyordu. Direnişi oluşturmaya çalışan askeri kişiler açısından da elde çok az askeri birlik olduğundan bunların kazanılması oldukça önemliydi. Fakat bu şahıslar, Millî Mücadele’nin ilerleyen safhalarında, kendileri de bir sorun haline gelmeye başlayacaklar ve isyan Mücadelenin örgütlenme çalışmalarıMustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktığında, başta Erkanı Harbiye Reisi Cevat Çobanlı Paşa olmak üzere tüm askeri birliklerin komutanları ile temas kurarak ortak hareket etme konusunda onlarla fikir birliğine vardı. Müteakiben yukarıda bahsettiğimiz derneklerden Millî Mücadele’ye taraftar olanlarla irtibat kurarak onları mücadeleyi tüm ülkeyi kapsayacak şekilde bir bütün olarak yürütmek konusunda yönlendirmeye Mayıs günü Havza’da, valiler, bağımsız mutasarrıflar ve askeri birliklere çektiği telgraflarla İzmir’in işgalinin her yerde protesto edilmesini bildirdi. Bu örgütleme çalışmalardan sonra, 12 Haziran günü, İngilizlerden biraz daha uzaklaşarak nispeten daha emniyetli gördüğü Amasya’ya Haziran 1919 gecesi Amasya’da Refet Bele Bey, Rauf Orbay Bey ve Ali Fuat Cebesoy Paşa’nın da katıldığı toplantı sonucunda taslak bir bildiri hazırlandı. [39] Bu metin, 2. Ordu Müfettişi Cemal Mersinli Paşa’ya ve 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya telgrafla gönderilip görüşleri alınarak mutabık kalındı. [40] Bundan sonra Amasya Tamimi Bildirisi diye anılacak olan bu metin yayımlanarak kamuoyuna Bildirisi ile önce tehdidin ortaya konuluyor; bu tehdidi ortadan kaldırması beklenen mevcut hükümetin bunu yerine getiremediği, bu sebeple tehdit altında olan ’vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının sağlanmasını’’ milletin kendisinin gerçekleştireceği; bu görevi yerine getirmek için milletin kendi temsilcilerinden oluşan bir kongre yapılacağı ve mücadelenin bu kongre aracılığıyla yürütüleceği ilan bildiri görüldüğü gibi İstanbul hükümetine karşı açık bir isyan duyurusu niteliğindeydi. Dolayısıyla Ege Bölgesi’ndeki Kuvayı Milliye hareketine karşı hoşgörüyle bakan ve hatta bu direnişin barış görüşmelerinde bir enstrüman olarak kullanılabileceği düşüncesiyle kısmen de olsa destekleyen İstanbul hükümeti bu bildiriyi kendi varlığına bir tehdit olarak algıladı ve bu hareketi engellemek için harekete Kemal Paşa, 26 Haziran günü, Erzurum’a hareket etti. 7 Temmuz günü, Erzurum’dan tüm askeri birliklere yeni bir bildiri yayınladı. Bu bildiriye göre; ’Mevcut milli teşkilatlara kimse dokunmayacak, devlet ve milletin kaderine milli irade hâkim olduğundan ordu bu milli iradeye bağlı ve onun hizmetinde olacak, birlik komutanları birliklerinin başında kalacak, yerlerine biri atanırsa, atanan kişiler eğer işbirliği yapmaya uygun iseler komutayı bırakacaklar ancak yine bölgelerinden ayrılmayacaklar, hükümet herhangi bir birliği veya milli teşkilatı dağıtma emri verirse bu emre uyulmayacak, Müdafaayı Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetlerinin başarısızlığa uğramasına sebep olacak müdahaleleri Ordu birlikleri önleyecek ve sivil makamlar da buna yardım edecek, vatanın herhangi bir yeri saldırıya uğrarsa bu durum her yere duyurulacak ve bu bölgenin savunması için işbirliği yapılacaktır’’.[41] Bu bildiri ile Amasya Bildirisi’yle başlayan isyan hareketini fiiliyata geçirmeye başlanmış faaliyetler dolayısıyla kendisini engellemek için yoğun baskı yapan İstanbul ile uzun süredir devam eden yazışmaların sonucunda, 8/9 Temmuz gecesi, ordu müfettişliğinden ve askerlikten istifa Temmuz günü Erzurum Kongresi, başladı ve 14 gün sonra sona erdi. Erzurum Kongresi kararları, Amasya Tamiminde belirlenen temel esasları bir ileri aşamaya taşıyarak geliştirdi ve bir program haline soktu. Milli sınırlar kavramı kullanılarak hareketin coğrafi sınırları çizildi, Milli hedef ortaya konuldu ve bu hedefin tüm özellikleri belirlendi. Buna göre Milli hedef; milli sınırlar içinde, millet iradesine dayanan, tam bağımsız bir devlet kurmak olarak belirlendi. Bu hedefe ulaşmak için; Kuvayı Milliye teşkillerinin kullanılacağı ve yapılacak harp şekli olarak ta topyekûn harp uygulanacağı belirtildi. [42]Erzurum Kongresi kararları İstanbul Hükümeti’ne olduğu gibi ülkenin çeşitli bölgelerini işgal eden İtilaf Devletleri’ne ve etnik ve dini ayrımcılık yaparak ülkeyi parçalamaya çalışan dernek ve silahlı gruplara karşı da açık bir uyarı niteliğinde olduğu için bunlar Millî Mücadele’nin bu safhasından itibaren harekete geçerek bu Millî Mücadele hareketini engellemeye çalışmaya Sivas Kongresi sırasında ve sonrası çıkan isyanlar Ali Galip Olayı, Konya İsyanı, Aznavur İsyanı ve Bozkır İsyanı4 Eylül günü toplanan Sivas Kongresi sonunda, Erzurum Kongresi’nde alınan kararlar, tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilerek kabul edildi. Tüm Müdafaayı Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetleri ’Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’’ adı altında birleştirildi. [43] Burada da Osmanlı Hükümeti’nin yurdun herhangi bir parçasını bırakması veya orayla ilgilenmemesi durumunda geçici bir yönetim kurulacağı belirtildi. 11 Eylül günü sona eren kongrede, Mustafa Kemal Paşa başkanlığında bir Temsil Heyeti seçildi. [44]İstanbul Hükümeti’nin Sivas Kongresi’ni Elâzığ valisi Ali Galip ve beraberindeki bazı kişilerle engelleme çabaları ve aldığı düşmanca tutum sebep gösterilerek, 12 Eylül günü, Anadolu’nun İstanbul’la olan her türlü irtibatının Haberleşme, ulaşım vb. kesilmesi kararı durum, Temsil Heyeti’nin İstanbul hükümetine karşı bir meydan okuması, aynı zamanda gücünü ve rüştünü ispat etme girişimiydi. Alınan sonuçlar, Temsil Heyeti’nin Anadolu’da halk ve ordu tarafından otorite olarak kabul edildiğini ve bu heyetin Anadolu’ya hâkim olduğunu ortaya koydu. Böylece Temsil Heyeti, Anadolu’nun ortasında yeni bir yürütme gücü olarak kendini kabul ülkenin yönetiminin ele geçirilmesi konusunda İstanbul Hükümeti ve Temsil Heyeti arasında şiddetli bir mücadele başladı. İstanbul, Anadolu’ya yeni görevliler atamaya devam etti. Ancak Temsil Heyeti ordunun desteğini sağlamış olduğundan bu yöneticileri geri göndererek Millî Mücadele’ye taraftar kişileri mülki ve askeri kadrolarda tutmayı üzerine kısa süre sonra İstanbul hükümeti, Millî Mücadele’ye karşı olan derneklerle iş birliği içinde bazı bölgelerde halkı Temsil Heyeti’ne karşı isyan etmeye teşvik etti. Bunun sonucunda, eski valinin kaçmadan önce serbest bıraktığı mahkûmlar ve İstanbul’dan yönlendirilen diğer bazı kişiler Konya Bölgesi’nde bir isyan çıkardılar. Bu isyan, henüz genişlemeye fırsat bulamadan 20. Kolordu ve Niğde’deki 11. Tümen vasıtasıyla hızla müdahale edilerek etkisiz hale Eylül 1919’da Ahmet Anzavur Bandırma Bölgesi’ne gelerek ayaklanma girişiminde bulundu. Kazım Özalp Bey gerekli tedbirleri aldı ve isyan girişimi kısa sürede başka Anadolu’nun ortasında bulunan Konya’nın Bozkır Bölgesi’nde, 27 Eylül 1919’da[45] bir isyan çıktı ve hızla alınan tedbirler sonucu bu isyan da kısa sürede Heyeti ile bu yolla da mücadele edemeyen ve Anadolu ile irtibatı kesilerek otoritesi ortadan kalkan Damat Ferit Paşa hükümeti, 2 Ekim günü istifa etti. Yerine Ali Rıza Paşa hükümeti kuruldu. [46]8. Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin istifasından sonra ortaya çıkan isyanlar Aznavur İsyanı ve Şeyh Eşref İsyanıDamat Ferit Paşa ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası ise Anadolu hareketini etkisiz hale getirmek ve kurulan yeni hükümeti düşürmek için, Askeri Nigahban Cemiyeti [47] ve İngiliz Muhipler Cemiyeti iş birliği ile Adapazarı bölgesine gönderdikleri bazı kişilerle halka para dağıtarak isyan başlatmaya çalışıyorlardı. [48]Bu sırada Temsil Heyeti tarafından yeni hükümetle anlayış birliğine varmak ve iş birliğinin şartlarını belirlemek amacıyla 20-22 Ekim tarihlerinde, Salih Paşa başkanlığındaki İstanbul hükümeti temsilcileri ile Amasya’da bir görüşme yapıldı. [49] Görüşmeler sonucunda, ikisi gizli toplam beş protokol imzalandı ve İstanbul Hükümeti ile Temsil Heyeti arasında temel konularda fikir birliğine Temsil Heyeti ile uyumlu bir hükümetin kurulduğu ve Batı Anadolu’da cephenin nispeten daha durağan hale geldiği bu dönemde, yukarıda bahsettiğimiz parti, dernek ve kişilerin yanında İngilizlerce de desteklenen Ahmet Anzavur tekrar ortaya çıktı. Etrafına topladığı birtakım eşkıya ile Manyas bölgesinde, ’Yunanlılara karşı savaşacağım…’’ diyerek adam toplamaya başladı. [50] Fakat daha sonra, Balıkesir ve Biga bölgesinde isyan çıkardı. Anzavur ’un üzerine Köprülü Hamdi Bey Müfrezesi gönderildi. Albay Kazım Özalp Bey de bazı birliklerle isyancıların üzerine yürüdü. Başka bölgelerden gelen ilave kuvvetler de yetişince Anzavur un adamları dağıldı ve kendisi de bölgeden kaçtı. İsyan 25 Kasım 1919’da tamamen sona erdi. [51]Bu sırada İngiliz ve Fransızlar bir süredir, Ortadoğu’nun paylaşılması konusunda bazı değişiklikler yapmak maksadıyla görüşmelere başlamışlardı. İki devlet arasında yapılan görüşmeler sonucu Temmuz 1919’da Mersin, Adana, Maraş, Antep ve Urfa ile Suriye’nin bir kısmının Fransız kuvvetlerine devredilmesi, Şam ve Halep şehirlerinin de Şerif Hüseyin’e bırakılması kararlaştırıldı. Bu antlaşmaya göre, Fransızlara verilmesi gereken Musul ise İngilizlere yakından takip eden Temsil Heyeti, bu yeni durum karşısında bazı tedbirler almaya başladı. 9 Eylül 1919 günü Temsil Heyeti tarafından ’Garbi Anadolu Umum Kuvayı Milliye Kumandanlığına’’ atanan Ali Fuat Cebesoy Paşa’ya, Kilikya Bölgesi’nin de sorumluğu verildi. 11 Eylül günü, güneydeki işgal edilen yerler güvenlik bakımından kolordulara göre çeşitli bölgelere ayırıldı. [52]Mustafa Kemal Paşa; 1 Kasım 1919 tarihinde, sorumluluk sahası Adana vilayetinin tamamı ile Tarsus ve Mersin bölgesini kapsayacak şekilde Kilikya Kuvayı Milliye Komutanlığı’nı kurdu. [53] Aynı günlerde; Maraş, Antep ve Urfa bölgesine de sorumlu subaylar görevlendirildi. [54]Bu arada Kilis; 29 Ekim, Maraş ve Urfa; 30 Ekim, Antep ise; 5 Kasım 1919’da Fransızlar tarafından işgal edildi. İşgallerin hemen ardından bu bölgelerde Fransızlara karşı şiddetli bir direniş bu sıkıntılı durumundan yararlanarak Şii inancı propagandası yapan ve Mehdi olduğunu iddia eden Şeyh Eşref 1919 yılı içinde, Bayburt ve çevresinde huzursuzluk çıkarmaya başlamıştı. Şeyh Eşref, nasihat heyetleri gönderilerek ikna edilmeye çalışılmasına rağmen 26 Ekim 1919’da isyan etti. [55] Bunun üzerine 25 Aralık 1919’da 9. Tümen isyanı bastırmakla görevlendirildi. Çıkan çatışmalar sonucunda 1 Ocak 1920’de Şeyh Eşref ve yakınları öldürüldü. [56] Bundan sonra isyan kısa süre içinde sona sırada İstanbul’da toplanan Meclis-i Mebusan, 28 Ocak 1920 tarihinde, Misak-ı Milli kararlarını kabul etti. [57] Bunun yanında, aynı günlerde, Gelibolu bölgesinde bulunan Akbaş Cephaneliğinde bol miktarda silah ve mühimmatın Köprülü Hamdi Bey ve arkadaşları tarafından, 26/27 Ocak 1920 tarihinde, nöbetçi Fransız askerleriyle birlikte Anadolu’ya kaçırılması başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletlerinde endişeye sebep oldu. [58]1920 yılının bu ilk günlerinde Millî Mücadele lehine yaşanan bu önemli gelişmeler üzerine başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri, Damat Ferit Paşa, Hürriyet ve İtilaf Partisi ve Millî Mücadele karşıtı diğer unsurlarla birlikte tekrar harekete geçtiler. Bu sebeple, 16 Şubat 1920’de Anzavur tekrar sahneye sürüldü. [59]Anzavur ve Gâvur İmam ile adamları 20 Şubat 1920’de Biga’yı bastı ve yeni bir isyan başlattılar. Akbaş Cephaneliğinden kaçırılan silahların isyancıların eline geçme riski ortaya çıktı. Bunun üzerine Biga’da bulunan Dramalı Rıza, Akbaş Cephaneliğinden kaçırılan silahların depolandığı bölgeye çekildi. Köprülü Hamdi Bey ise aynı istikamette çekilirken şehit oldu. Silahların depolandığı yere doğru yönelen isyancıların yaklaşması üzerine silah ve mühimmat imha edildi ve buradaki Milli Kuvvetler bölgeden ayrıldı. Bundan cesaret alan Anzavur, Ahmediye Cemiyeti adıyla bir cemiyet kurdu ve Kuvayı Muhammediye adıyla askeri birlikler oluşturmaya başladı. İsyanın uzaması ve genişleme temayülü göstermesi üzerine cepheden da bazı birlikler çekilerek Anzavur’un üzerine gönderildi. [60]İstanbul’daki gelişmelerin kendi aleyhine sonuçlar vereceğini düşünen İtilaf Devletleri, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’u işgal ettiler. [61] 150 Osmanlı devlet adamı ve milletvekili tutuklanarak Malta’ya gönderildi. İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. [62]İşgal, Temsil Heyeti tarafından, İtilaf Devletleri temsilcilerine çekilen telgraflarla protesto edildi. Bundan başka; Eskişehir ve Afyon’daki yabancı birlikler silahları ellerinden alınarak buralardan uzaklaştırıldılar. Geyve ve Ulukışla yakınlarındaki demiryolu köprüleri tahrip edildi ve Anadolu’daki yabancı subaylar Heyeti tarafından, 19 Mart 1920 tarihinde yayımlanan bir duyuruyla Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclis toplanacağı ilan edildi. [63]9. TBMM’nin toplanmasının engellenmesi için ortaya çıkan isyanlar Hendek-Adapazarı, Bolu-Düzce İsyanları, Konya, Yozgat- Boğazlıyan ve Çapanoğulları İsyanlarıAnkara’da TBMM toplanması için seçim hazırlıkları başlar başlamaz İstanbul Hükümeti, bunu engellemek için harekete geçti. İngilizlerin de desteğiyle Hilafet Ordusu Kuvayı İnzibatiye adıyla askeri birlikler kurmaya ve İstanbul’dan Ankara’ya uzanan bir hat üzerinde, TBMM aleyhine isyanlar çıkarmak için çalışmaya çabalar sonucunda, uzun süre önce başlayan Anzavur isyanı halen devam ederken, 8 Nisan günü, Hendek ve Adapazarı bölgesinde yeni bir isyan çıktı. 24. Tümen isyanı bastırmakla görevlendirildi. [64] 11 Nisan günü Anzavur, top ve makineli tüfeklerle donatılmış 500 kişilik kuvvetiyle Adapazarı ve Geyve dolaylarında milli kuvvetlere saldırdı. 13 Nisan günü, Bolu ve Düzce dolaylarındaki halk ta isyana katıldı. İsyan, 19 Nisan tarihinde Beypazarı’na kadar 20 Nisan günü Geyve Boğazı’nda yenilerek kaçtı. Fakat geniş bir bölgede halkın isyana katılmasıyla durum çok kritik hale gelmişti. İstanbul’dan Adapazarı’na gelen İzmit mutasarrıfı Çerkez İbrahim halka, padişahın selamını getirdiğini söyleyerek 150 lira maaşla gönüllü toplamaya başladı. Güçlenen isyancılar bütün bölgeye hâkim olduktan sonra Geyve Boğazına hızla yayılması üzerine çok miktarda birlik cepheden çekilerek isyanı bastırmakla görevlendirildi. Aydın, Soma, Akhisar ve Ayvalık Cephelerinden milli müfrezeler ve Balıkesir, Bilecik, Bursa ve Eskişehir’den gelen askeri birlikler isyan bölgesine sevk edildi. Ali Fuat Cebesoy Paşa; Geyve Boğazı’ndan Adapazarı’na kadar olan bölgeden, Refet Bele Bey ise; Ankara’dan, Beypazarı ve Bolu’ya kadar olan bölgeden sorumlu olarak sırada İzmit’te yığınak yapan Süleyman Şefik Paşa komutasındaki Hilafet Ordusu Kuvayı İnzibatiye da bir kısım kuvvetleriyle Bolu Bölgesi’ndeki isyancıları desteklemeye başladı. İsyanlar Haziran 1920 tarihine kadar üç ay sürdükten sonra bastırılabildi. 29 Temmuz’da isyan yeniden başladı ancak alınan tedbirler sonucu kısa sürede sona erdi. Bunun üzerine Hilafet Ordusu İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. [65]İsyanların en yoğun olduğu dönemde İtilaf Devletleri San Remo’da toplanmışlardı. 18 Nisan 1920’de başlayıp 27 Nisan’da sona eren toplantılar sonucunda Türkiye ile imzalanacak barış antlaşması hakkında bir metin hazırlandı. Bu metne göre; ’İzmir Türk hâkimiyetinde kalacak fakat Yunanistan da idareye iştirak edecek ve 2-3 sene sonra İzmir’in durumu tekrar görüşülerek bir karara varılacaktı. Suriye ve Adana’nın durumu Fransa ve İngiltere arasında görüşülecek, Ermenistan’a müstakil bir devlet kurma hakkı verilecek, Padişah İstanbul’da kalacak fakat boğazlar İtilaf Devletleri kontrolünde olacaktı.’’ 11 Mayıs 1919 tarihinde, bu kararlar o anda Paris’te bulunan Tevfik Paşa başkanlığındaki İstanbul hükümeti heyetine bildirildi. [66]23 Nisan 1920 tarihinde TBMM açıldı. Meclis Başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçildi. 2 Mayıs günü 11 bakanlı ilk bakanlar kurulu teşkil edildi. [67] TBMM’nin açılması ve hükümetin kurulması ile birlikte artık ülke yönetimi İstanbul’dan Anadolu’ya taşınmış oldu. Açık bir şekilde kışkırttığı ve desteklediği isyanlara rağmen TBMM’nin açılmasını engelleyemeyen İstanbul hükümetinin etkinlik alanı sadece İstanbul ve yakın çevresi ile sınırlı açılan meclis Millî Mücadele’yi yürütmek için hızla gerekli yeni kanunları çıkarmaya başladı. 29 Nisan 1920’de, Hıyanet-i Vataniye ve İstiklal Mahkemeleri kanunları ellerindeki yönetim yetkesini TBMM’ye kaptırmak istemeyen İstanbul Hükümeti ve ona bağlı unsurlar Anadolu’nun başka bölgelerinde de isyanlar çıkarmaya başladılar. Bunun sonucunda 5 Mayıs 1920’de Konya’da bir isyan çıktı fakat bu isyan şehirde bulunan askeri birlikler tarafından derhal ayında isyan dalgası bu sefer Yozgat bölgesine sirayet etti. Daha meclis açılmadan faaliyetlerine başlayan Postacı Nazım ve Çerkez Kara Mustafa isimli şahıslar, etraflarında topladıkları 30-40 kişi ile birlikte 14 Mayıs 1920’de, Yenihan’a bağlı Kaman Köyü’nde isyan çıkardılar. İsyan kısa sürede Yozgat-Yenihan ve Boğazlayan’a kadar genişledi. 5. Kafkas Tümeni ve Erzurum Milli Müfrezesi ile Antep Cephesinden çekilen Kılıç Ali komutasındaki bir müfreze isyancıların üzerine gönderildi. Büyük sıkıntılara yol açan bu isyan ancak temmuz ayı ortalarına kadar etkisiz hale getirilebildi. [68]Bu isyanla birlikte bölgenin eski feodal aileleri de mevcut durumdan yararlanarak yeniden varlık göstermeye kalkıştılar. Çapanoğulları ve Aynacıoğulları aileleri Deli Ömer çetesini de yanlarına alarak isyan ettiler. İsyancılar 13 Haziran’da; Sorgun’u, 14 Haziran’da da Yozgat’ı ele geçirdiler. İsyan 7 Eylül 1920’e kadar Zile, Erbaa, Maden, Alaca, Kara Mağara ve Mecitözü bölgelerine yayıldı. 3. Kolordu birlikleri ve bölgedeki Milli Müfrezeler isyanı bastırmakta yetersiz kalınca, Eskişehir’den Çerkez Ethem ve Bolu’dan İbrahim Bey Müfrezeleri de bölgeye gönderildi. [69] İsyan ancak Ocak 1921 tarihine kadar bastırılabildi. [70]10. Fransız, Yunan ve Ermeni taarruzlarının tetiklediği isyanlar Cemil Çeto İsyanı, Milli Aşireti İsyanı, Çopur Musa İsyanı, Delibaş İsyanıBu sırada Güney Cephesi’ndeki Milli Kuvvetler tüm bölgede baskın, pusu vb. gayri nizami harp usullerini uygulayarak düşman unsurlarına saldırılarına devam ediyordu. Fransızlar, zaten sayıca yetersiz olan birliklerini işgal ettikleri bölgenin her yanına dağıttıklarından saldırılara karşı hassas bir durumda bulunuyorlardı. Çatışmalar 1920 yılı boyunca şiddetlenerek devam etti. Pozantı’da tahkimli bir bölgede bulunan bir Fransız taburu Milli Kuvvetlerin saldırısına uğradı. Mevzilerinde tutunamayarak çekilen Fransız taburu Karboğazı Muharebesi’nden sonra, 29 Mayıs 1920 tarihinde esir edildi. Bunun üzerine Fransızlar birliklerini dağlık bölgelerden çekerek Mersin-Tarsus-Adana ve Ceyhan ile demiryolu istasyonlarını ellerinde tutabilecek şekilde konuşlandırdılar. [71]Batı Cephesi’nde ise 14-15 Haziran 1920’de Kuvayı Milliye güçleri, İstanbul yakınlarındaki bir İngiliz birliğine taarruz ettiler. Bu durum İngilizleri oldukça endişelendirdi ve Yunanistan’dan İstanbul’u korumak için bir tümen istenmesi gündeme geldi. Venizelos, bu tümeni verebileceklerini ancak buna karşılık İtilaf Devletleri’nin de İzmir ve civarındaki Yunan kuvvetlerinin ileri harekâtına izin vermelerini istedi. 11 Mayıs 1919 tarihinde Osmanlı Hükümetine verilen barış antlaşması ile ilgili San Remo Konferansı metnine henüz bir cevap verilmemişti. Yunan taarruzu, Osmanlı Hükümeti’ni bu antlaşmayı imzalamaya zorlamak açısından da faydalı olacaktı. Bu sebeple İngilizler ve Fransızlar bu teklife razı oldular. [72]Yunanlılar 22 Haziran 1920’de, tüm cephe boyunca genel taarruza geçtiler. Hızla ilerleyen Yunan birlikleri karşısında tutunamayan Kuvayı Milliye güçleri kuzeyde Dünboz-Aksu hattına, ortada Dumlupınar mevzilerine ve Aydın bölgesinde Nazilli’ye kadar çekilmek zorunda kaldılar. Yunanlılar, Anadolu’daki taarruzları ile koordineli olarak 20 Temmuz 1920’de de Trakya bölgesini işgal ettiler. Trakya’daki Türk birliklerinin bir kısmı esir olurken bir kısmı da Bulgaristan’a sığındılar. [73]Yunan taarruzları devam ederken Osmanlı Hükümeti, her şeye ve her türlü baskıya rağmen San Remo Konferansı kararlarına itirazda bulunuyordu. İtilaf Devletleri, 16 Temmuz 1920’de Osmanlı Hükümeti’nin kararlar hakkındaki itirazlarına sert bir cevap verdiler. [74] Baskılara dayanamayan İstanbul Hükümeti 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşmasını imzaladı. [75]1920 yılının başından beri Doğu Cephesi’nde de önemli gelişmeler yaşanıyordu. 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, 13 Haziran 1920’de Doğu Cephesi Komutanlığı’na atandı. Hazırlıkların tamamlanması üzerine 22 Haziran günü taarruzun başlatılmasına karar sırada Çiçerin’den [76] gelen bir mektup üzerine taarruz ertelendi. Bu sırada Ermeniler Oltu’ya taarruz ederek şehri ele geçirdiler. 7 Temmuz’da Ermenilere, işgalle ilgili bir ültimatom verildi. 20 Eylül’de Ermenilere taarruz edilerek Elviye-i Selase’nin ele geçirilmesine karar verildi. Bu arada diplomatik girişimlerle Gürcülerin tarafsız kalmaları sağlandı. [77]Ermeniler, 24 Eylül 1920’de, Badiz Bölgesinden baskın tarzında taarruza geçtiler. Başlangıçta bu taarruz başarılı olsa da kısa süre içinde toparlanan ve Ermenileri durduran Türk birlikleri 28 Eylül’de karşı taarruza geçtiler. Bu taarruzlar karşısında Ermeni birlikleri geri çekilmeye başladılar. Türk birlikleri 28 Ekim 1920’ye kadar Sarıkamış-Laloğlu hattında bekledi. 28 Ekim’de tekrar taarruza geçen Türk Ordusu 30 Ekim’de; Kars’ı ve 7 Kasım’da Gümrü’yü ele geçirdi. 26 Kasım’da başlayan görüşmelerin ardından 2/3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması Batı ve Güney Cephelerinde aynı anda önemli muharebelerin verildiği bu dönemde değişik bölgelerde yeni isyan hareketleri ortaya ve İngilizlerin yaptıkları propagandalar sonucu devlet otoritesinin zayıflamasını ve güvenlik güçlerinin daha çok cephelere kanalize olmasını da fırsat bilen bazı çevrelerde başlatılan Kürtçü ve ayrılıkçı hareketler baş göstermeye kapsamda, ilk olarak Bahtiyar Aşireti reisi Cemil Çeto, Garzan bölgesinde bağımsız bir hükümet kurmak için bir isyan başlattı. Cemil Çeto bölgedeki diğer aşiretleri tehdit ederek kendisine katılmaya zorladı fakat diğer aşiretler bu isyan hareketine katılmadılar. 13. Kolordu birlikleri Cemil Çeto’nun üzerine gönderildi. Çevresinde topladığı adamların çoğu kısa süre içinde ölünce Cemil Çeto, 7 Haziran 1920 tarihinde, dört oğluyla birlikte teslim oldu. [78]Bunun ardından, Haziran 1920 başlarında, Fransızlar Urfa’yı yeniden işgal etmek için harekete geçince bunu fırsat bilen Milli Aşireti, Fransızlarla iş birliği yaparak, 8 Haziran 1920’de isyan etti. İsyancılar, üzerlerine gönderilen 5. Tümen ve milli müfrezelerin karşısında dayanamayarak 19 Haziran günü güneye, Fransız bölgesine kaçtılar. 24 Ağustos 1920 tarihinde, 3000 atlı ve 1000 kadar yaya kuvvetle tekrar yurda giren Milli Aşireti, 26 Ağustos günü Viranşehir’i işgal etti. 5. Tümen ve TBMM’ye bağlı aşiretlerin müdahalesi sonucunda isyancılar 15 gün sonra yeniden güneye kaçmak zorunda kaldılar. [79]Batı’da da Yunan taarruzu ile paralel bazı isyanlar ortaya çıkmaya başladı. 21 Haziran günü Afyon’da, Yunan taarruzunun başladığı günlerde Çopur Musa isyanı çıktı. Çivril’i basan asiler, üzerlerine gönderilen kuvvetler karşısında dayanamayarak Yunanlılara sığındılar. [80]Bu dönemde diğer önemli bir isyan da Konya bölgesinde çıkan Delibaş isyanıdır. 2/3 Ekim 1920 gecesi Çumra’yı basan Delibaş isimli bir eşkıya ise 3 Ekim günü de Konya’ya saldırdı. İsyancıların Konya’yı ele geçirmesi üzerine isyan kısa sürede; Beyşehir, Akşehir, Ilgın ve Karaman bölgelerine yayıldı. Ankara, Adana ve Afyon’dan gönderilen kuvvetler 6 Ekim’de Konya’yı asilerin elinden kurtardılar. Konya’dan kaçan asiler, Koçhisar, Akseki, Bozkır ve Manavgat’a doğru giderken diğer bazı isyancılar Kadınhanı ve Ilgın’ı işgal ettiler. Batı Cephesinden çekilerek bölgeye gönderilen ilave kuvvetlerin de katılımıyla isyan tamamen bastırıldı. Delibaş ise Mersin’de Fransızlara Düzenli ordu kurulması aşamasında çıkan isyanlar Demirci Mehmet Efe ve Çerkez Ethem İsyanlarıİsyanlar bastırılıp Doğu Cephesi’nde düzenli birliklerle Ermenilere karşı kesin sonuçlu bir zafer kazanılmasının ardından Yunan taarruzları karşısında hiçbir yerde tutunamayarak geri çekilen Kuvayı Milliye birliklerinin artık düzenli orduya dönüştürülmesi gerektiği konusunda mecliste bazı tartışmalar başladı. Aslında Yunan taarruzundan sonra kurulan yeni cephede askeri yapılanma biraz daha güçlenmiş, Kuvayı Milliye unsurlarının eski ağırlığı azalmıştı. Cephe, bir generalin emrinde ve çoğu tümen yapılanmasında olan askeri birliklere paylaştırılmış, personel ikmali ve lojistik faaliyetler ağırlıklı olarak askeri ikmal sistemi Menzil Teşkilatları tarafından yapılmaya başlanmıştı. Ancak Demirci Mehmet Efe ve Çerkez Ethem başta olmak üzere birçok efe ve asker olmayan kişilerin kontrolündeki Kuvayı Milliye birlikleri cephede hala önemli bir yer tartışmaların devam ettiği sırada Batı Cephesi’nde Yunan Ordusu; üç tümenle Bursa’da, bir tümenle Aydın civarında, bir tümenle Uşak’ta ve bir tümenle Gediz bölgesinde bulunuyordu. Çerkez Ethem’in de yönlendirmesiyle, 61. ve 11. Tümenlerle Kuvayı Seyyare birlikleri tarafından, 24 Ekim 1920’de bu Yunan tümenine taarruz edildi. Fakat taarruz başarısız oldu ve çok fazla zayiat verildi. [81]Bunun üzerine Çerkez Ethem ve düzenli birlik komutanları arasında yenilginin sorumluluğu konusunda tartışmalar başladı. Bu tartışmalar kısa süre içinde meclise kadar yayıldı. Hem bu tartışmalar hem de alınan yenilgi sonrasında hükümet, cephede yeni düzenlemeler yapmaya karar Fuat Cebesoy Paşa, Batı Cephesi Komutanlığı’ndan alınarak elçi olarak Moskova’ya gönderildi. Batı Cephesi, Batı ve Güney Cephesi olarak ikiye ayrıldı. Batı Cephesi Komutanlığına; Erkanı Harbiye Reisliği de uhdesinde kalmak üzere, İsmet İnönü Bey, Güney Cephesi Komutanlığı’na ise; merkezi Konya olmak üzere, İçişleri Bakanı Refet Bele Bey atandı. [82]Bu atamaların ardından, 8 Kasım 1920 tarihinde, hızla düzenli ordu kuruluşuna geçilmesine karar verildi. Ayrıca, ordunun manevra yeteneğini artırmak maksadıyla güçlü bir süvari birliği oluşturulması kararlaştırıldı. [83] Bundan sonra eldeki kuvvetler düzenli ordu şeklinde yeniden düzenlenmeye İnönü Bey’in, 10 Kasım’da yeni görevine başlamasının ardından kısa süre içinde Kuvayı Seyyare Komutanı Çerkez Ethem ve kardeşi Tevfik ile İsmet İnönü Bey arasında anlaşmazlıklar ortaya çıkmaya başladı. Kuvayı Seyyare, düzenli ordu sistemine geçerek İsmet İnönü Bey’in emir ve komutası altında girmeye karşı direniyordu. Çerkez Ethem, Cephe Komutanı İsmet İnönü Bey’e haber vermeden, kendine bağlı yeni birlikler kurmaya ve sorumluluk bölgesindeki sivil yöneticilere karışmaya ısrarla devam ediyordu. Bu gerginliklerden sonra Çerkez Ethem ve Cephe Komutanı arasındaki ilişkiler iyice koptu. Mustafa Kemal, o sırada Ankara’da bulunan Çerkez Ethem’i de yanına alarak İsmet İnönü Bey’le görüşmek üzere 2 Aralık günü, Ankara’dan Eskişehir’e hareket etti. Ethem, 4 Aralık 1920 tarihinde Eskişehir’den gizlice ayrılarak Kütahya’daki birliklerinin başına arada Çerkez Ethem’in, Demirci Mehmet Efe ile de gizlice haberleştiği ortaya çıktı. Onun da Kuvayı Seyyare ile birlikte isyan edeceği şüphesi üzerine, Refet Bele Bey komutasındaki süvari birlikleri ile 15/16 Aralık 1920 tarihinde, Dinar civarındaki Demirci Mehmet Efe kuvvetlerine bir baskın yapıldı. Baskından az sayıda adamıyla kaçıp kurtulan efe daha sonra teslim olarak köyünde oturmak şartıyla serbest Ethem’e ise nasihat heyetleri gönderilerek bir çatışma çıkmadan sorun çözülmeye çalışıldı. Fakat Çerkez Ethem’in, gizli bir şekilde isyan etmeye hazırlandığı ve bu heyetlerden bir sonuç alınamayacağı anlaşıldı. Bunun üzerine bir askerî harekâtla etkisiz hale getirilmesi bulunan Yunan kuvvetlerinin karşısında bir Tümen, Uşak’ta bulunan Yunan kuvvetinin karşısında ise sadece bir tabur bırakılarak, kalan bütün kuvvetlerle Kütahya üzerine yüründü. Bu kadar güçlü bir taarruza dayanamayan Ethem kuvvetleri Kütahya’yı terk ettiler. Düzenli birlikler, 29 Aralık 1920 günü Kütahya’ya girdiler. Ethem, kuvvetleri ise Gediz Bölgesine çekildi. Bunun üzerine Millî kuvvetler, isyancıları tamamen etkisiz hale getirmek için Gediz üzerine yürüdüler. 5 Ocak 1921’de Gediz de ele geçirildi. Düzenli birlikler karşısında bir varlık gösteremeyen Çerkez Ethem Yunan işgali altındaki bölgeye kaçtı. [84]6 Ocak 1921 günü, Yunan kuvvetleri batı cephesinde bütün cephede aynı anda taarruza başlayınca Çerkez Ethem’in karşısında sadece 61. Tümen bırakıldı ve kalan birlikler tren yolundan da faydalanılarak hızla İnönü bölgesine taarruzunun başlaması üzerine Ethem kuvvetleri Kütahya’ya saldırdılar fakat 61. Tümen’in direnişi karşısında bir başarı sağlayamadılar. Yunanlıların taarruzu başarısızlıkla sona erip Yunanlılar geri çekilince, Çerkez Ethem isyanına geri dönüldü. 11, 12 ve 13 Ocak günleri yapılan çatışmalarda sarsılan çekilmeye başlayan Ethem kuvvetleri süratle takip edildi. 14 Ocak’tan 22 Ocak tarihine kadar yapılan takip harekâtından sonra Ethem kuvvetlerinin çoğu dağıldı. [85] Ethem ise az sayıda adamıyla birlikte Yunan tarafına geçti. [86]Ethem ve kardeşleri Yunan tarafına geçerken, kendilerinin isyana karıştıkları için cezalandırılacaklarından korkan fakat Yunan tarafına geçmeyi reddeden bazı efeler ise Ege Bölgesi’nde kaldılar. Bunlardan, Parti Pehlivan ve Halil Efe gibi kimseler daha sonra akıncı müfrezeleri oluşturarak düşman gerisinde GNH faaliyetlerine başladılar ve oldukça önemli faaliyetler icra ettiler. [87]12. Merkez Ordusu’nun kurulmasından sonraki isyanlar Pontus Çetelerinin İsyanı ve Koçgiri İsyanı.Görüldüğü gibi Millî Mücadele’nin başlamasından itibaren milli kuvvetleri en çok sıkıntıya sokan konuların başında değişik bölgelerde çıkan iç isyanlar olmuştur. Genellikle İstanbul hükümetinin desteklediği ve Millî Mücadele’yi yapan güçleri hedef alan isyanlar kısa süre içinde bastırılmış ve bu isyan hareketleri TBMM kurulup yönetimi eline aldıktan sonra giderek etkinliklerini Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından başlayan ve giderek artan Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum çetelerinin faaliyetleri Millî Mücadele’nin sonuna kadar devam etmiştir. Rusya’dan kaçarak bölgeye gelen Rumların da katılması ile 6-7 bin civarında olan Rum eşkıyalarının mevcudu 1921 yılında 25 bin kişiye kadar muharebelerin devam ettiği en sıkıntılı anlarda bile 3. Kolordu ve 15. Kolordu bu çetelerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Çok geniş bir bölgede uygun arazi koşullarında meydana gelen bu isyan hareketleri bölgede yaşayan Türk köylerini de hedef alıp halka karşı katliamlar yaptığından, Pontus çetelerinin faaliyet gösterdiği bölgedeki Türk halkı silahlandırılarak kendi köy ve şehirlerini savunmaları sağlanmıştır. [88]Bu bölgeye yakın alanlarda; Zile, Erbaa ve Yozgat bölgelerinde 1920 yılında çıkan isyanlar Rum çetelerinin isyanları ile birlikte bastırılmak zorunda kalındığından oldukça zor anlar yaşanmış ve isyanlarla mücadele için cepheden birlik kaydırmak zorunda kalınmıştır. Bunun üzerine, 9 Aralık 1920 tarihinde 3. Kolordu Komutanlığı lağvedilerek sadece iç isyanlarla mücadele etmekle görevli Merkez Ordusu başka bazı Kürt aşiretleri ve örgütleri de Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerinden ve İngilizlerin kışkırtmalarından cesaret alarak çeşitli bölgelerde isyanlar çıkarmışlardır. Bu kapsamda 1920-1921 yıllarında ortaya çıkan önemli bir ayaklanma da Koçgiri isyanıdır. İsyanın başlangıcı 1920 yılındaki bazı gelişmelerle ortaya çıkmıştır. 1920 yılı sonlarında Sivas’ın Kangal İlçesine bağlı Yellice Nahiyesinde, Sevr Antlaşması çerçevesinde, Diyarbakır-Van-Bitlis-Elâzığ-Tunceli bölgesinde bir Kürt devleti kurmak için bazı aşiretlerin katılımıyla bir toplantı yapılmıştır. İsyancılar Temmuz 1920’de Zara’da bir karakolu basarak harekete geçmişler ve Refahiye ile Divriği bölgesi isyan hareketinin merkezi haline bastırmak için Şubat 1921’de, bölgeye 6. Süvari Alayı gönderilmiş fakat bu alay kısa sürede dağılmıştır. İsyanın bir türlü sona ermemesi üzerine 13 Mart günü, Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa isyanı bastırmakla görevlendirilmiştir. Bölgeye birçok askeri birliğin gönderilmesi ve Sivas, Erzincan ve Elâzığ vilayetlerinde sıkıyönetim ilan edilmesinin ardından yapılan askerî harekât sonucunda bu isyan 17 Haziran 1921 tarihine kadar etkisiz hale getirilmiştir. [89]Bu isyanın bastırılmasından sonra artık Millî Mücadelenin sonuna kadar başka bir isyan yaptığımız inceleme dikkatli bir şekilde ele alındığında Millî Mücadele döneminde ortaya çıkan isyanların genel olarak bir iç savaş niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Türkiye haritasında isyanların çıktığı bölgelere bakıldığında bu iç savaşın; Samsun’dan Hatay’a doğru bir çizgi çizildiğinde, bu hattın doğusunda; dini ve etnik kökenli ve ülkeyi bölmeyi amaç edinen ayrılıkçı isyanlar şeklinde, batısında ise; daha çok ülkenin yönetimini ele geçirmek isteyen güçler arasında meydana gelen çatışmalar şeklinde ortaya çıktığı isyanların diğer bir özelliği de siyasi ve askeri gelişmelerle koşut olarak ortaya çıkmaları, gelişmeleri ve şiddetlenmeleri, yine bu gelişmelere koşut olarak zayıflayarak ortadan kalkmalarıdır. Bu da tüm isyanların başta İtilaf Devletleri olmak üzere, ülke içinde Millî Mücadele’ye karşı olan güçler tarafından ortaya çıkarıldığını ve desteklendiğini gibi Karadeniz Bölgesi’ndeki Pontus Çetelerinin isyanı başından sonuna kadar Yunanistan tarafından desteklenmiş ve Yunanistan’ın yenilerek Anadolu’yu terk etmesi ile bu isyan da tamamen sona ermiştir. Milli Aşireti isyanı ile Ali Batı, Cemil Çeto ve Koçgiri İsyanları İngiliz ve Fransızların destek ve kışkırtmaları ile ortaya çıkmış ve yine bu ülkeler tarafından bölgesindeki Şeyh Eşref isyanı ise ülkede otorite boşluğundan yararlanarak ortaya çıkmış din ve mezhep temelli tek isyandır. Bu isyan bu niteliği ile ülkede meydana gelen tüm isyanlar arasında da tek olma özelliğindedir. Çünkü Batı bölgesinde meydana gelen isyanlar her ne kadar dini bir görünüm arz etse de burada din sadece halkı isyana katılmaya teşvik etmek için bir argüman olarak kullanılmıştır. İsyanların asıl maksadı Hükümeti ve Saray ile değişik parti ve dernekler tarafından çıkarılan ve desteklenen isyanlara baktığımızda bu isyanların İstanbul’a yakın bölgelerde olanlarının İngilizler tarafından da para ve silah verilerek desteklendiği görülmektedir. Bunda İngilizlerin, Anadolu Hareketi’nin kendi kontrolleri altındaki bölgelere doğru yayılmasını engellemeyi amaçladığı isyanların özellikle; Kuvayı Milliyenin kurularak Ege Bölgesi’nde Yunanlılara karşı bir cephe oluşturması, Heyeti Temsiliyenin ülke kontrolünü ele geçirmeye başlaması ve müteakiben Milli Mücadele’ye müzahir bir hükümetin göreve gelmesini sağlaması, Kuvayı Milliye güçlerinin bazı İngiliz birliklerine saldırması ve Akbaş Cephaneliği gibi cephaneliklerden büyük miktarlarda silah kaçırmaya başlaması ve nihayet Misakı Milli’nin kabul edilmesinden sonra İstanbul’un işgali üzerine Ankara’da TBMM’nin kurulması aşamalarında şiddetlenmesi de bunu diğer bir niteliği de genellikle işgal güçlerinin taarruzları ile olan eşgüdümlü olarak ortaya çıkmalarıdır. Birçok isyan ya işgal güçlerinin taarruzları ile aynı zamanda veya bu taarruzların başarıya ulaştığı anlarda ortaya çıkmıştır. Bu durum da hangi isyanın kim veya kimler tarafından desteklendiğini göstermesi açısından Mehmet Efe ve Çerkez Ethem isyanlarının ise diğer isyanlardan farklı bir özelliği bulunmaktadır. Bu isyanlar, Anadolu ile İstanbul veya İtilaf Devletleri çekişmesinden farklı olarak Anadolu hareketinin kendi içindeki çekişmelerden ortaya çıkmıştır. Bu isyanlar için genellikle Çerkez Ethem’in liderlik arzusu, kendini beğenmişliği, düzenli orduya karşı olması gibi sebepler gösterilse de bu isyanların geri planında yeni yönetimin rejimi konusunda daha savaş sona ermeden ortaya çıkan mücadelelerin etkili olduğu değerlendirilmektedir. Konu içinde incelenmemiş olmakla birlikte Yeşil Ordu ve bazı Komünist/Sosyalist hareketler ile TBMM’de Mustafa Kemal Paşa ve onun yönetimine muhalif olan unsurlarca Ethem kuvvetlerinin uzun süre savunulmuş olması bunun en açık hangi amaçla çıkmış veya kim tarafından desteklenmiş olursa olsun Millî Mücadele’nin en önemli konusunu teşkil etmişlerdir. İç istikrarı sağlamadan güçlü bir yönetim kurmak mümkün olmadığından ve bu isyanlar milli kuvvetler karşısında işgal güçlerinden başka yeni cepheler açılmasına sebep olduğundan Millî Mücadele’de milli kuvvetlerin oldukça zayıflamasına sebep olmuşlardır. Bu isyanlar sebebiyle birçok askeri birlik ya imha olmuş veya dağılarak isyancılara katılmış, dolayısıyla askeri güç zayıflamak durumunda yanında, bu isyanları bastırmak için genellikle cepheden birlik çekmek gerektiğinden Yunanlılar karşısında yeterince güçlü bir savunma hattı teşkil etmek mümkün olmamış ve bundan yararlanan Yunanlılar Anadolu’nun ortalarına kadar gelebilmişlerdir. Bu isyanlar savaşın uzamasına, ülkenin büyük bir bölümünün gerek isyanlar gerekse ilerleyen Yunan kuvvetleri sebebiyle harap olmasına, binlerce asker ve sivilin ölmesine veya yaralanmasına sebep bu değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi iç isyanlar, dış güçlere karşı açılan cephelerin yanında yeni bir cephe açılmasına iç cephe sebep olmuşlardır. Bu cephe, özelliği bakımından diğer tüm cephelerden daha önemli ve sonuçları açısından daha yıkıcı olarak işgalci devletler karşısında alınan askeri başarılar arttıkça isyanların da azalma gösterdiği söylenebilir. Ancak bu durum tersten okunarak; iç isyanlar azaldıkça milli kuvvetlerin işgalci güçlerin cephelerinde daha fazla toplanmasının mümkün olduğu ve bu durumun da işgalciler karşısında zaferler kazanılasına sebep olduğu da olarak denilebilir ki; Atatürk’ün Nutuk’ta da belirttiği gibi iç cephe Millî Mücadele’nin en önemli cephesi olmuş, iç cephede savaşın kazanılmasının ardından dış cephelerde de savaşın kazanılması mümkün KİTAPLARAli Çetinkaya’nın Millî Mücadele Dönemi Hatıraları, ATAM Yayınları, Ankara, İbrahim Ethem; Demirci Akıncıları, TTK Basımevi, Ankara, İbrahim; Büyük Dönemeç, Sakarya Meydan Muharebesi, Kastaş Yayınları, İstanbul, Mustafa Kemal; Nutuk, Günümüz Türkçesi Mehmet Seçkin, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, Fevzi; 1’inci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi, Gnkur. Basımevi, Ankara, Necati; Türk Kurtuluş Savaşı’nda İrticai Olaylar ve İç İsyanlar, Töre Yayın Grubu, İstanbul, 20032.ÇELEBİ, Mevlüt; Millî Mücadele Döneminde Türk İtalyan İlişkileri, ATAM Yayınları, Ankara, Kemal; Millî Mücadelede Adana ve Havalisi, TTK Basımevi, Ankara, Vedat; Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomisi, TTK Basımevi, Ankara, David; Barışa Son Veren Barış, Çev. Mehmet Harmancı, Epsilon Yayınları, Hamdi; Kurtuluş Savaşında Albay Bekir Sami Günsav, Gnkur. Basımevi. Ankara, Uluğ; Biga Ayaklanması ve Anzavur Olayları Günlük Anılar, TTK Basımevi, Ankara, Gotthard; ’Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri’’, Çev. Cemal Köprülü, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2011 3.KARAL, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi, C. IX, TTK Basımevi, Ankara, Utkan; Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, TTK Basımevi, Ankara, Bernard; Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Boğaç Babür Turna, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 20115.ÖZALP, Kazım; Millî Mücadele, 1919-1922, TTK Basımevi, Ankara, İsmail; Millî Mücadelede Güney Cephesi, Urfa, ATAM Yayınları, Ankara, Mondros’tan Lozan’a Türkiye Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923, Çev. Ataol Behramoğlu, Epsilon Yayıncılık, İstanbul, 2007 3.SARISAMAN, Sadık; Belgelerin Işığında Kuvayı Milliyenin Tanımı., 90. Yılda Millî Mücadele Bildiriler, ATAM Yayınları, Ankara, Adnan; Millî Mücadele Döneminde Kocaeli, ATAM Yayınları, Ankara, Cemalettin Millî Mücadele’de Kazım Karabekir, AAM, Ankara, Türkmen; İstiklal Harbinde İç İsyanlar, Kripto Yayınları, Ankara, Zekeriya; Yeni Devletin Şafağında Mustafa Kemal, ATAM Yayınları, Ankara, Semih; 90. Yılında Millî Mücadele Bildirileri, Millî Mücadele Dönemi, ATAM Yayınları, Ankara, MAKALELERKILINÇKAYA, M. Derviş; ’Millî Mücadele’de Kongreler ve İttihatçılık Sorunu’’, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, 26 Nisan 2011 Samsutdinov, ’Mondros’tan Lozan’a Türkiye Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923’’, Çev. Ataol Behramoğlu, Epsilon Yayıncılık, İstanbul, 2007 3, Vedat Eldem, ’Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomisi’’, TTK Basımevi, Ankara, 1994, ’Vilayât-ı Sitte Erzurum, Van, Mamüretü’l Aziz, Diyarbakır, Sivas, Bitlis vilayetleri için bu dönemde özellikle Ermeni olaylarıyla bağlantılı olarak 20. Yüzyılın başlarından itibaren kullanılmış, mütarekenin Türkçe metnine de bu şekilde girdiği için literatürde bu şekilde kullanılagelmiştir.’’[4] Enver Ziya Karal, ’Osmanlı Tarihi’’, C. IX, TTK Basımevi, Ankara, 2011, Zekeriya Türkmen, ’Yeni Devletin Şafağında Mustafa Kemal’’, ATAM Yayınları, Ankara, 2002, Kemal Çelik, ’Millî Mücadelede Adana ve Havalisi’’, TTK Basımevi, Ankara, 1999., Utkan Kocatürk, ’Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi’’, TTK Basımevi, Ankara, 2000, Bernard Lewis, ’Modern Türkiye’nin Doğuşu’’, Çev. Boğaç Babür Turna, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 20115, Kocatürk, Verilerin detayları için Bkz. Çelik, İsmail Özçelik, ’Millî Mücadelede Güney Cephesi’’, Urfa, ATAM Yayınları, Ankara, 2003, Verilerin detayları için Bkz. Çelik, Özçelik, Verilerin detayları için Bkz. Fevzi Çakmak, ’1’inci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’’, Gnkur. Basımevi, Ankara, 2005, s. 244-245.[15] Mevlüt Çelebi, ’Millî Mücadele Döneminde Türk İtalyan İlişkileri’’, ATAM Yayınları, Ankara, 2002, Verilerin detayları için Bkz. Kocatürk, Verilerin detayları için Bkz. Çelebi, Çelebi, Kocatürk, Gotthard Jaeschke, ’Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri’’, Çev. Cemal Köprülü, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2011 3, Kocatürk, Verilerin detayları için Bkz. Çelik, Kazım Özalp, ’Millî Mücadele, 1919-1922’’, TTK Basımevi, Ankara, 1998, Kocatürk, Jaeschke, Kocatürk, Verilerin detayları için Bkz. Kocatürk, Adnan Sofuoğlu, ’Millî Mücadele Döneminde Kocaeli’’, ATAM Yayınları, Ankara, 2006, Verilerin detayları için Bkz. Özçelik, Türkmen Türeli, ’İstiklal Harbinde İç İsyanlar’’, Kripto Yayınları, Ankara, 2012, ’Ali Çetinkaya’nın Millî Mücadele Dönemi Hatıraları’’, ATAM Yayınları, Ankara, 1993, Hamdi Gürler, ’Kurtuluş Savaşında Albay Bekir Sami Günsav’’, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1994, Gürler, Verilerin detayları için Bkz. Özalp, Gürler, Verilerin detayları için Bkz. Mustafa Kemal Atatürk, ’Nutuk’’, Günümüz Türkçesi Mehmet Seçkin, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2004, Sadık Sarısaman, ’Belgelerin Işığında Kuvayı Milliyenin Tanımı’’, 90. Yılda Millî Mücadele Bildiriler, ATAM Yayınları, Ankara, 2011, Verilerin detayları için Bkz. Gürler, Verilerin detayları için Bkz. Semih Yalçın, ’90. Yılında Millî Mücadele Bildirileri, Millî Mücadele Dönemi’’, ATAM Yayınları, Ankara, 2011, Cemalettin Taşkıran, ’Millî Mücadele’de Kazım Karabekir’’, ATAM, Ankara, 2008, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Nutuk, Kılınçkaya, Son Erişim Tarihi Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Türeli, Nutuk, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, ’Eski Halaskar Zabitan Grubu üyelerinin bazıları ile ordudan atılmış veya emekli olmuş bazı Millî Mücadele karşıtı subayların kurduğu bir cemiyettir.’’[48] Nutuk, Nutuk, Özalp, Türeli, Özçelik, Verilerin detayları için Bkz. Çelik, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Türeli, Nutuk, David Fromkin, ’Barışa Son Veren Barış’’Çev. Mehmet Harmancı, Epsilon Yayınları, İstanbul, Nutuk, Nutuk, Verilerin detayları için Bkz. Özalp, Ayrıca Bkz. Ayrıca Bkz. Uluğ İğdemir, Biga Ayaklanması ve Anzavur Olayları Günlük Anılar’’, TTK Basımevi, Ankara, 1989.[61] Nutuk, Fromkin, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Nutuk, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Verilerin detayları için Bkz. Özalp, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Nutuk, Necati Çankaya, ’Türk Kurtuluş Savaşı’nda İrticai Olaylar ve İç İsyanlar’’, Töre Yayın Grubu, İstanbul, 20032, Verilerin detayları için Bkz. Çelik, Fromkin, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Özalp, Fromkin, ’Açık adı Georgiy Vasilyeviç Çiçerin’dir. Kurtuluş Savaşı döneminde Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı olarak görev yapmıştır.’’[77] Taşkıran, Türeli, Çankaya, s. 28.[80] Nutuk, Nutuk, Verilerin detayları için ayrıca Bkz. Özalp, Özalp, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, İbrahim Artuç. ’Büyük Dönemeç, Sakarya Meydan Muharebesi’’, Kastaş Yayınları, İstanbul,1995, s. 24.[87] Verilerin detayları için Bkz. İbrahim Ethem Akıncı, ’Demirci Akıncıları’’, TTK Basımevi, Ankara, 2009, Verilerin detayları için Bkz. Nutuk, Verilerin detayları için Bkz. Çankaya, s. 1045 Bu yazımızda milli mücadele döneminde yapılan fedakarlıklar ile ilgili araştırma yapınız hakkında kendi cümlelerimizi kısaca Mücadele Dönemi, milletimizin en zorlu sınavlarından birinin olduğu dönemdir. O dönemde düşman birlikleri dört bir yandan vatanımızı parçalamaya kalkınca, halkın yaptığı fedakarlıklar da saymakla bitmez. Mesela cepheye gidip geri dönemeyen binlerce şehit, önce vatan diyerek canlarını feda etmiştir. Kadınlarımız soğuk demeden, kar kış demeden kağnılarıyla cephanelik taşırken aç kalmış susuz kalmış. Hatta Şerife Bacı soğuktan donarak şehit evlerinden ayrılmak zorunda kalan nice gençlerimiz, en zorlu koşullarda bile vatanı savunurken bir lokma ekmek, bir tas çorba ile karnını doyurmuş. Memleketin dört bir yanı bu kara günlerde rahat bir uyku uyuyamamış. Askerlerimiz canla başla düşmanla mücadele ederken kimi şehit olmuş, kimi kolunu, bacağını kaybetmiş. Halkımız bütün bu zorluklara karşı birçok fedakarlık yaparak göğüs germiş. Atatürk gibi bir askeri dehanın sahneye çıkmasıyla millette birlik ruhu oluşmuş. Özgürlüğümüzü geri almak adına okullardan 15 yaşında öğrenciler bile cepheye gidip geri dönememiş. Yani bayrağımızın rengine bakarak da kahraman milletimizin nice fedakarlıklar yaptığını anlayabiliriz. Şehitlerimiz geride göz yaşlı analar bırakmış. Onların yüreği kan ağlamış. Analarımız vatan için evlatlarını feda etmiş. Dualarını kurtuluşumuz, vatanımız, ordumuz için genç, öğrenci, kadın, erkek her kesimden halkın çektiği cefaları anlatmakla bitiremeyiz. Son olarak Milli Mücadele tam anlamıyla bağımsızlık mücadelesidir. Bu uğurda binlerce şehidimiz yaşayabilecek en güzel çağlarını feda ederek çok büyük fedakarlıklarda bulunmuştur. Hepsinin de ruhu şad olsun. Mekanı cennet olsun. Bu güzel vatanımızın kurtuluşu için yapılan fedakarlıkları asla unutmamalıyız. misafir - 6 yıl önce Tekâlif-i Milliye Emirleri olarak bilinen 10 maddelik savaş hali nedeniyle halkın yapması emredilen görevlerdir. Bu emirlerde yada görevlerde halkın neler yaptığını rahatça görebilirsin arkadasım. Tekâlif-i Milliye Emirleri 7 ve 8 Ağustos 1921 günleri yayımlanmıştır ve on emirden oluşmaktadır. "Tekâlif-i Milliye Emirleri" çok kapsamlı olup bir taraftan aynı vergi mahiyetindeki uygulamayı içermekte, diğer taraftan da hizmet vergisi mahiyetindeki uygulamayı öngörmektedir. 1. Her ilçede kaymakamın başkanlığında malmüdürü ve ilçenin en büyük askeri amiri ile idare meclisi, belediye ve ticaret odalarının seçtikleri üyelerden oluşan Tekâlif-i Milliye Komisyonları Milli Yükümlülükler Komisyonları kurulacaktır. Bu komisyonlara o yörenin Müdafaa-i Hukuk Dernekleri merkez kurulundan iki üye ile köylerde imamlar ve muhtarlar tabii üye olarak katılacaklardır. Tekâlif-i Milliye Komisyonları derhal toplantılara başlayacak ve hiçbir komisyon üyesine hizmetleri karşılığı ücret ödenmeyecektir. Ayrıca her komisyon iki ay süre ile askeri hizmetleri ertelenmek üzere altı memur çalıştıracaktır. Tekâlif-i Milliye Komisyonları, savaş ekonomisine giren ve Tekâlif-i Milliye emirlerinde belirtilen malları toplayarak kendisine bildirilen cepheye gönderecek, ayrıca bu emirlerin hizmet yükümlülüğüne ilişkin hükümlerini uygulayacaktır. Komisyon üyelerinden görevinde ihmal gösterenler, vatana ihanet suçu işlemiş sayılacak ve ona göre cezalandırılacaktır. 2. Kentler, kasabalar ve köylerdeki her ev birer kat çamaşır kilot, fanila veya benzeri iç giyim, birer çorap, birer çift çarık hazırlayacak, belirli süre içinde komisyona teslim edecektir. Ordu ihtiyaçlarında kullanılacak bu giyeceklerin, yöresel özellikler göz önünde tutularak hazırlanmasına dikkat edilecektir. 3. Tüccar ve halk elinde bulunan çamaşırlık bez, Amerikan patiska, yıkanmış veya yıkanmamış yün ve tiftikle, erkek elbisesi yapımına yarayan her türlü yazlık ve kışlık kumaş, kösele, taban astarlığı, sarı ve siyah meşin sahtiyan mamul veya yarı mamul çarık, fotin, demir kundura çivisi, kundura ve saraç ipliği, nal, nal yapımında kullanılan demir, yem torbası mıh, yular, belleme, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urganların yüzde kırkı Tekalif-i Milliye Komisyonlarına teslim edilecektir. Teslim edilen malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir. 4. Tüccar ve halkın elinde bulunan mevcut buğday, un, saman, arpa, kuru fasulye, bulgur, nohut, mercimek, koyun, keçi, kasaplık sığır, şeker, gazyağı, pirinç, sabun tereyağı, zeytinyağı, tuz, çay ve mum stoklarının yüzde kırkına ordu adına el konulacaktır. El konulan malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir. 5. Ordu içinde alınan taşıt araçlarının dışında halkın elinde kalan her türlü taşıt aracıyla at arabası, yaylı, öküz arabası, kağnı, at, eşek, katır, deve, kamyon, kamyonet, motorlu tekne, taka halk ayda bir kez olmak ve yüz kilometreyi aşmamak şartıyla orduya ait malları istenen yere kadar taşıyacaktır. Taşıma hizmetleri parasız yürütülecek, kimseye ücret ödenmeyecektir. 6. Ülkeyi terk etmiş olanların hazineye geçmiş olan mallarından ordu ihtiyacını karşılamaya yarayacak olanlara el konulacaktır. 7. Halkın elinde bulunan savaşta yararlanılabilecek her türlü silah ve cephane, en çok üç gün içinde Tekâlif-i Milliye Komisyonlarına teslim edilecektir. El konulan silah ve cephane için ücret ödenmeyecektir. 8. Halkın, tüccarın ve nakliyecilerin elinde bulunan benzin, vakum, gres yağı, makine yağı, don yağı, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil lastiği, kamyon lastiği, lastik yapıştırıcısı, solüsyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, çıplak tel, pil tecrit edici madde ve bunlara benzer malzeme ile sülfürik asit stoklarının yüzde kırkına ordu adına el konulacaktır. Alınan mal ve malzemenin bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir. 9. Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç ve araba yapan esnaf ile imalathaneler tespit edilecek, bunların üretim, onarım ve yapım kapasiteleri hesaplanacaktır. Ayrıca süngü, kılıç, mızrak ve eğer yapabilecek zanaatkârlar da aranıp belirlenecektir. Söz konusu edilen esnaf, imalathane ve zanaatkârlar savaş araç ve gereçleri üretimi, onarım ve yapımı ile görevlendirilecektir. Sürekli görevlendirileceklere geçimlerine yetecek ücret ödenecektir. 10. Daha önce halka bırakılmış olan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabalarının bütün donatımları ve hayvanları dâhil olmak üzere yüzde yirmisi, binek atı, top çekebilecek hayvanlar, yük taşıma atı, katır, eşek ve develerin yüzde yirmisi ordu adına alınacaktır. Bütün bu alınanların bedeli daha sonraları devlet eliyle ödenecektir. misafir - 6 yıl önce İnsanlar kıyafetlerini, yiyeceklerini, ellerindeki hayvanları ve maddi değeri olan eşyalar devlete verilmiştir. Hepsinden önemlisi insanlar kendilerini siperlere sürmüşlerdir ve milyonlarca insan cephede can vermiştir. Soru Cevap9 ay önce1 Cevap179 Kezmilli mücadele döneminde yapılan fedakarlıklar ile ilgili araştırma sorusunun cevabı nedir? Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin. İşte Cevaplar Cevap Merhaba,Milli mücadele zamanında kadınlar da dahil yaşlı çocuk denmeden bu ulusun bağımsızlığı için mücadele verilmiştir, insanlar karda, soğukta, açlıkta savaşmış, kadınlar sırtlarında cephane taşımış, ayaklarında ayakkabı olmadan insanlar cephelere koşmuştur. Bu topraklarda dökülen kanın haddi hesabı yoktur, bu vatan çok zor kazanıldı. Bu cevaba 0 yorum yazıldı. Soru Ara? den fazla soru içinde arama YazBilgilendirme 2022 yılı YKS, AÖF, AUZEF, ATA-AÖF, AÖL, LGS, AÖO, AÖIHL-MAÖL, YDS, TUS, MSÜ, ALES, KPSS, İSG, YKS, DGS, EUS, TYT, AYT, ADES, ADB, Amatör Denizcilik Eğitimi Sınav takvimleri belli

milli mücadele döneminde yapılan fedakarlıklar ile ilgili araştırma